Emekli Hâkim Sabri ÇİÇEKLİ Yazdı “Yalanlarla Yaşamak…”
Bazı atasözlerimiz zamana yenik düştü ve maalesef değerinden çok şey kaybetti. Örneğin; doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar sözü bugün itibari ile ağzımızda buruk bir tat bırakıyor. Aslında bu sözü tersine çevirmek lazım. Doğrusu; yalan söyleyeni dokuz köyden kovarlar olmalı. Yalandan kim ölmüş sözü artık günümüz pratiğine uymamaktadır.
Maalesef yalan söyleme konusunda sicilimiz pek parlak değil…
Ölümcül hasta olan vatandaşa “Nasılsın” diye sorduğumuzda “İyiyim” diye cevap veriyor. Halbuki üç gün sonra ölecek zavallı. Bunlara beyaz yalan diyoruz. Yani bunlar zararsız yalanlardır.
İki araba çarpıştığında bizim vatandaşımız binili olduğu şoför lehine ifade veriyor. Şoförü tanımasa da bu böyle…
Vatandaş şikayet dilekçesi yazdırıyor. Bakıyorsunuz kavgada olmayanlar da yazdırmış. Buradaki amacı onları şahitlikten düşürmek tabi.
Yalanın en üst noktası iftiradır. Ve iftira külliyen yalan demektir. Buradaki mantık “çamur at izi kalsın” mantığıdır. Yalan söylemi türkülerimize de sirayet etmiş;
Manda yuva yapmış söğüt dalına yavrusunu sinek kapmış gördün mü? Günümüzde her alanda az veya çok yalan söyleniyor.
Bazı yalanlar dedikoduyu çağrıştırıyor ve dedikodu malzemesi olarak kullanılıyor.
Erzurum’un gülen yüzü rahmetli Teyu Dayı bu işin kralı idi. Sevgili hemşerimiz psikiyatrist Koray Görücü yalan söylemenin “mitomani” denilen bir hastalık olduğunu ve bu hastalığın kişilik bozukluğu sayıldığını söyledi. Yalanın dereceleri var. Siyah renkli yalanlara; doğru yalan, doğruya yakın yalan, kuyruklu yalan, mavra ve palavra diyoruz. Beyaz yalanlara ise abartı veya taksirli yalanlar denilmekte.
Yalan özü ile sözü bir olmayan insanların sığınağıdır. Herhalde olayları istediğimiz boyuta çekmek ve insanları yanılgıya düşürmek için yalan söyleriz. Akla, mantığa ve olaya uygun düşmeyen her söylem “yalan” kapsamındadır. Kısaca yalanla iç içe yaşıyoruz.